Kitap okumak kadar önemlidir hayatı okumak. Konferans vermek için gittiğim yerlerde tanıştığım insanlardan öğrendiklerim, okuyarak öğrendiklerim kadar çok şey katıyor bana. Dinleme imkânı bulamadığım zaman, bana e-posta yoluyla yaşadıklarını ve duygularını paylaşmalarını isterim genelde. Aile içi şiddet üzerine okuma ve araştırmalar yaptığım günlerde, e-posta adresime gelen bir yazıdan çok etkilendim. Aile içi şiddeti, babasını bıçaklayarak yaşamış bir insan, yaşadığı olayları ve duygularını paylaşmış benimle.
Bir kız çocuğu babasını neden bıçaklar? Bunun suçunu neden annesine atar? Aile içi tartışmaların çocukların yanında yaşanması nelere sebep olur? Cinselliğin mahremiyeti kadar önemli değil midir, tartışma ve kavga mahremiyeti?
Bu yazıda sizinle sadece o satırları paylaşacağım. Soruların cevaplarını da satır aralarında göreceksiniz.
Merhaba Hocam!
Ben dört çocuk sahibi kırk yaşına yaklaşmış bir anneyim. “Çocuk eğitimi” konulu yazılarınızdan birçok şey öğrendim. Ancak “Çocuk ve şiddet” konulu yazılarınızı okurken gözyaşlarımı zor tuttum. “Geleceğimiz Çocuklar” başlıkla konferansınıza katıldıktan sonra size bu maili yazmaya karar verdim. Dört çocuk annesi olarak eksiklerimi görmeme vesile oldunuz. Keşke bu anlattıklarınızı dört çocuk sahibi olmadan önce öğrenseydim.
Size bu mektubu yazıp yazmama konusunda önceleri çok tereddüt ettim. Anne-baba katili çocuklar hakkında söylediklerinizi dinleyince, yaşadıklarımı sizinle paylaşmaya karar verdim.
Ufak-tefek tartışmalar dışında mutlu bir ailemiz vardı. Ben altıncı sınıf öğrencisiyken ailemizin üzerine kara bulutlar çöktü adeta. Okuldan eve geldiğimde annemi iki gözü iki çeşme ağlarken buldum. Annemi bu kadar üzen, ağlatan şeyin ne olduğunu bilmediğim halde, anneme sarılıp ben de onunla uzun uzun ağladım. Annem bir yandan ağlıyor bir yandan babama hakaretler ediyordu. Babamı çok sevdiğim halde, annemin hakaretlerine hiçbir şey demedim, diyemedim.
“Allah bu adamın belasını versin! Ömrümü verdim ben ona. Onun bana yaptıklarına bak sen!” diyerek ağlıyordu annem. O akşam babam eve gelince kıyamet koptu. Annem babama öyle hakaretler ediyordu ki, onun babama kullandığı kelimelerin onda birini ben ağzıma almış olsam, annem beni gebertirdi. Annem babama hakaret ederken, hiç sınır tanımıyordu. Babam da anneme karşılık veriyordu ama, utancından yüzü kızarmış, sık sık bana ve kardeşlerimi bakarak sesini alçaltmaya çalışıyordu.
Annemin babama niçin hakaret ettiğini bilmediğim halde ben de babama nefretle bakıyordum. Annemi ağlatan adamdı çünkü o. O günden sonra her gün kavgalarına şahit oldum nerdeyse. Annem, evimize gelen bütün akrabalara babamı kötülüyordu. Ağlaya ağlaya babama olan nefretini kusuyordu. Bayan akrabalar, annemle birlikte babama hakaret ediyordu.
Babamın annemi aldattığını, annem teyzeme anlatırken duymuştum. Aldatmanın ne demek olduğunu anlayacak bir yaşta değildim. Benim için önemli olan tek şey, annemin gözyaşlarıydı. Aslında babamın annemi aldatıp aldatmadığını da tam olarak bilmiyorum. Başka bir kadınla yemekte görenler, anneme durumu anlatmış.
Annemi ağlatan adamdan her gün soğumaya başlamıştım. Artık babamdan nefret ediyordum. Akşamları eve gelince babam, ben odama çekiliyordum. Babam mutfağa girip kendine yemek hazırlıyor, tek başına karnını doyurup annemin bağırmalarına ve hakaretlerine dayanabilirse kanepede uyuyordu. Çok sinirlendiği zaman kapıyı çarpıp gidiyordu.
“O fahişe hazırlasın sana yemeği! Ne yüzle eve geliyorsun? Bana bunu nasıl yaparsın?” gibi cümleler her akşam balyoz olup babamın beynine, bizim kulaklarımıza iniyordu.
Ve O Gece…
Annemin babama hakaretlerini duymamak için, başımı yastığın altına koymuş ağlıyordum. Babam “Yeter artık!” diye bağırdı. Annem babamı çileden çıkartmıştı. Anneme bir şey oldu korkusuyla yataktan fırladığım gibi mutfağa gittim. Ekmek bıçağını alıp misafir odasına koştum. Annem kanepede oturmuş, babam annemin başında, tartışıyorlardı. “Lanet olsun sana!” diye bağırarak babamın sırtına bıçağı sapladım.
Babam can acısıyla geri döndü. Sırtına sapladığım bıçağın acısı yüzüne yansımıştı. Benimle göz göze gelince zoraki tebessüm eden babam, “Ne yaptın sen kızım?” diyerek dizlerinin üstüne çöktü. Babamla göz göze gelince donup kaldım. Pişmanlık ateşi her tarafımı yakıyordu.
Annem, babama sarılıp bana hakaret etmeye başlayınca, iyice afallamıştım. Babama sarılmış, “Yiğidim, aslanım bizi bırakma!” diye ağlamaya başlamıştı annem. Bıçak elimden düştü. Ben kendimden geçip bayılmışım.
O gece annem, babamı taksiyle hastaneye götürmüş. Babamın yarasına 6 dikiş atmışlar.
Teyzem birkaç gün bizde kaldı. Karakolda nasıl ifade verdim, o hafta neler yaşadık hatırlamıyorum. O günden sonra annem ve babamın bir daha kavga etiğini görmedim. Ben yıllarca babamla göz göze gelmemek için özel çaba sarf ettim.
Karı Koca Kavgası da Bir Mahremiyet Değil mi?
Aradan 20 yıldan fazla zaman geçti. Dört çocuk sahibi bir anneyim. Biz de eşimle zaman zaman sıkıntılar yaşıyoruz. Tartışma ve kavgalarımız oluyor. Ama asla çocuklarımızın yanında sesimizi yükseltmiyoruz. Eşim, benim bu konuda niçin bu kadar hassas olduğumu bilmiyor. Babasını bıçaklamış biri olduğumu, değil eşime söylemek, kendime bile hatırlatmak istemiyorum.
Annemi de babamı da kaybedeli yıllar oldu. İkisini de çok seviyor, çok özlüyorum. Babamın işlediği günah yüzünden çok pişman olduğunu, çok tövbe ettiğini biliyorum. İnşallah Allah (cc) affetmiştir babamın günahlarını.
Bana gelince… Ben babamı çoktan affettim. Sırtına sapladığım bıçağın acısıyla gözlerimin içine bakarak “Ne yaptın sen kızım?” deyişi aklıma geldikçe içim acıyor. Babamı affettim de içimdeki baba sevgisini yıllarca öldüren annemi affetmekte zorlanıyorum. Annem yüzünden babama doyasıya sarılamadım o günden sonra.
Buradan sizin vasıtanızla tüm anne-babalara sesleniyorum: Lütfen, çocuklarınızın yanında kavga etmeyin! Çocuklarınız evde olmadığı zaman veya yatak odanızda kavga edin. Cinsellik nasıl ki yatak odasına ait bir mahremiyetse, karı-koca kavgası ve tartışmaları da sadece yatak odasında yaşanması gereken bir mahremiyet olmalı.
Annenin babaya, babanın anneye hakaretleri, çocukların ruhunda büyük yaralar açıyor. Karı-koca kavgası, en çok çocuğa zarar veriyor. Kendi egosunu / öfkesini / kıskançlığını tatmin ederken, çocuklarına zarar vermeye kimsenin haklarının olmadığını düşünüyorum.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar