MAHALLENİN KADERİNİ DEĞİŞTİREN İMAMLAR kitabı için 2013 yılında Alevi kökenli bir Cami imamıyla söyleşi yapmıştım…
‘Aleviler bana ‘Yezid’, Sünniler ‘Alevi’ diyerek arkamda namaz kılmıyordu’ diyerek yaşadığı sıkıntıları anlatan Ailevi kökenli bir imamın yaşadıkları…
Kan davasını sürdüren aşiretleri duyan herkes ‘cahillik işte!’ diyor. Çünkü hiçbir kan davasının sonu yoktur. Kan davası güden herkes zarar görür, her iki taraf acı çeker. ‘İslam coğrafyasının en uzun süren kan davası hangisi?’ diye sorulsa, hiç tereddüt etmeden ‘Alevi – Sünni kavgası’ diye cevaplarım.
‘Hangi taraf haklı, kim karlı çıktı?’ gibi sorular, yaşanan acıların yanında anlamsız kalıyor. Dünya’da %100 adalet bekleyen insanlar, ahirete olan inançlarını sorgulamak zorundalar.
Lise yıllarımın geçtiği Tokat’ta Alevi ve Sünni aileler yaşıyor. Hiçbir Alevi ile Alevi olduğu için kavga etmedik. 1993 yılında Sivas olayları yaşanıncaya kadar ciddi bir tartışma bile hatırlamıyorum. Sivas olayları sonrası ufak tefek tartışmalar yaşanmış olsa bile, olaylar asla büyütülmedi.
Hz. Muaviye!
İstanbul’da Alevilerin çok yaşadığı bir mahallede görev yapan bir imamdan dinlemiştim bir hatırasını.
Görev yaptığı mahallede ki Alevilerle hep iyi ilişkileri olmuş. Hastalarını ziyaret, cenazelerini teşyi etmeyi ihmal etmemiş. Onlar camiye geliyor, kendisi de cemevi’ne gidiyormuş. Yaşadığı hayal kırıklığını şöyle anlatmıştı:
Aramızda muhabbet oluşunca, her şeyi konuşmaya başladık. Benim camide düzenlediğim eğitim konferanslarına onlarda katılıyordu. Bazıları çocuklarını camiye gönderiyor, kendileri de namazlara geliyordular.
Alevi – Bektaşi geleneğinin tarihi sürecini anlatması için bir akademisyeni çağırdım. Mahalle halkının önemli bir kısmı bu sohbete katıldılar. Konuşmaya başlayan akademisyen arkadaş, konuşmasının bir yerinde ‘Hz. Muaviye’ deyince, alevi cemaati içinde homurdanmalar oldu. Bende bir kağıda not yazarak ‘Hocam, Muaviye’den bahsederken ‘Hazreti’ tabirini kullanmazsanız iyi olur. cemaat arasında homurdanmalar başladı’ kendisine ilettim.
Bu notumu okuduğu halde, sürekli ‘Hz. Muaviye’ demeye devam etti. Cemaat yavaş yavaş dağılmaya başladı. Benim artık yapacak bir şeyim yoktu. Sohbet bittikten sonra, ‘Hocam neden gönderdiğim notu dikkate almadınız?’ diye sordum. Akademik kariyerin zirvesine gelmiş, kitaplar yazmış biri olarak verdiği cevap beni çok üzdü. ‘Boşversene Hocaefendi! Bunlar ancak bu dilden anlar!’ dedi.
Benim 10 yılda kurduğum dostluk ve kardeşlik bağlarını 10 dakikada yıkıp gitti o akademisyen. Alevi cemaatiyle eski bağları yeniden kurmak kolay olmadı benim için.
Alevi İmam Semih AKCAN
Semih AKCAN hoca olarak anlatacağım ‘Alevi İmam’ halen görev yapıyor. Ancak bu kitapta gerçek ismini ve yaşadığı yeri yazmayacağım. İsim ve yer yazmamak benim değil, imam arkadaşımın isteğiydi. Bende kendi kararına gösterdiğim saygıdan dolayı, isim ve yer adı yazmadan yazıyı kitabıma koydum.
Semih AKCAN hoca, iç Anadolu bölgesinde, birkaç Alevi köyün bulunduğu bir ilçede dünyaya gelmiş. Yetiştiği köyün Alevileri, diğer Sünni köylerden çok farklı değilmiş aslında. Namaz kılanları da var, kılmayanları da.
İlçede esnaf olan babası, köylülerinin ve çevredeki alevi toplumunun cenazelerinde Kur’an okuyan, mevlid okuyan, dualar yapan birisidir. Oğlunun İslam’ı daha iyi öğrenmesi için İmam Hatip Lisesi’ne kayıt yaptırmak istiyor.
Çocukluk yıllarında duydukları ve köy halkından dinledikleri yüzünden Semih Hoca hiç istemez, İmam Hatip Lisesi’ne gitmeyi. O dönem yaşadıklarını ‘Sadece Sünnilerin Aleviler hakkında uydurdukları hurafeler yok ki. Alevilerde Sünniler hakkında bir çok yanlış şey anlatıyordu bize. Sünniler hakkında duyduğum hurafeler beni korkutmuştu’ diye anlatıyor. Okul’un merdivenlerinde, babası kolunu bıraksa, kaçmak isteyecek kadar isteksizdir İmam Hatip Lisesi’ne kayıt olmaktan. Babasını ikna edemeyeceğini anlayınca mecbur kalır.
Yanlış Geldiniz Amca!
Daha okula kayıt yaptırırken başlar Semih Hoca’nın sıkıntıları. Kayıt işlemlerini yapan Müdür Yardımcısı, kimlikte yazan köyün adını okuyunca, Alevi köyünden olduklarını anlar. ‘Amca sen yanlış okula gelmişsin. Burası İmam Hatip Lisesi’ der. Bunu söyleyen kişi İlahiyat Fakültesi mezunu ve okulun idarecilerinden birisidir. Daha kayıt esnasında korktuğu başına gelen Semih Hoca, babasının vazgeçeceğini umut etse bile, umduğu olmaz. ‘Burasının İmam Hatip Lisesi olduğunu biliyorum. Bende çocuğumun burada okumasını istiyorum’ diyen babası kayıt işlemlerini yaptırır.
Ne İsa’ya Ne Musa’ya
‘Ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildim’ diye bir tabir vardır Anadolu’da. Semih Hoca’nın yaşadığı da tam olarak budur. Kendi köylüleri, diğer Alevi köylerinden gelenler, babasının çevresi ‘Semih, İmam Hatip Lisesi’ne kayıt olmuş’ diye dedikodu yapıyorlarmış. Kayıt işlemlerini Müdür yardımcısı, nasıl bir diplomalı cahil ise, Semih hoca’ya Kur’an dersinden hep zayıf verirmiş. Ne Alevilere ne Sünnilere kabul ettirememiş bir müddet kendisini.
Alevilerin kestiği yenilir mi?
Ben okulun tek Alevi öğrencisiydim. Benden önce biri varmış, 1 sene dayanmış, ayrılmış okuldan. Benden sonra da 1 kişi orta kısmı bitirdi ama sonra normal liseye kayıt oldu. Sınıf’ta tartışma açıldığında ‘Hocam, Alevilerin kestiği kurban yenilir mi? Alevi bir kızla evlenilir mi, Aleviler Müslüman mıdır?’ gibi sorular sorulur ve konu tartışılırdı. Ben başımı önüme eğer, hiç konuşmazdım. Bu tartışmalar esnasında bazı öğretmen ve öğrenciler öyle cümleler kurardı ki, içim acır ve utanırdım. Bana bir şeyler sorarlar, irdelerler diye korkardım.
Ortaokul’da Kur’an dersi hariç, tüm derslerden sınıfı rahat geçtim. Ancak içime kapalı bir öğrenciydim. Bazı hocalara çok sinirlenirdim. Öğrenci ile iletişim kuramayan, öğrenci seviyesine inemeyen birçok hocamız vardı.
Lise Yılları
Ortaokul yıllarını biraz içe kapanık geçiren Semih Hoca, lise yıllarında kitaplarla tanışmanın huzurunu yaşamış. Okullarına gelen Orhan Hoca onları kitaplarla tanıştırmış.
Okumaya kendini daha çok adapte edebilmek için kütüphane sorumluluğunu aldım. Lise yıllarım boyunca o kadar çok okudum ki, arkadaş çevrem ilerde kesin yazar olacağımı, kitap çıkaracağımı düşünürdü.
Bizden küçük öğrenciler için sohbet grupları oluşturmaya başlamıştık. Okulda öğrenciler olarak hocalarımızın evlerine ziyarete gidiyorduk. Belki ilk ben orta kısımdaki öğrencilerle bayramlarda evlerine bayramlaşmaya gitmeyi başardım. Sohbetleri genelde ben organize ediyordum. Diğer öğrencilerin kitap okuma alışkanlığı kazanmaları için projeler geliştiriyorduk.
Cübbeyi Elimden Aldılar!
İmam Hatip Lisesi son sınıf öğrencisi olduğumuz yıllarda, namaz kılmak için girdiğimiz camide imam yoktu. Ben imamlık yapmak için elime sarık ve cübbeyi aldım. Cemaat içinde beni tanıyan bir amca elimden cübbeyi alıp başkasına verdi. Benim namaz kıldırmamı istemiyor, benim arkamda namaza durmamak için başkasına veriyordu cübbeyi. Müezzinlik bile yapmamı istemiyordular. Yüzüme karşı ‘Sen Alevisin, arkanda namaz kılmayız’ diyemiyordular. Ama tavırlarının sebebini ben biliyor, hissediyordum. Küçük hataları affetmiyorlar hatta abdest almamı eleştiriyorlar. Camiye şöyle girilir şu şu yapılır diye bolca ikazlarda bulunulurdu. Bir başkasına bunların yapıldığını görmedim, duymadım.
Mısır El-Ezher
O yıllarda Mısır’a gidip üniversite okuma geleneği çok yaygındı. Daha derin din eğitimi almak için bende Mısır’a gitmeye karar verdim. Çok hevesli olmama rağmen, iklim şartlarına ayak uyduramadım. Birkaç yılım oralarda geçti. Okulu bitiremeden Türkiye’ye döndüm.
Kur’an Kursu hocalığı ve imamlık
Mısır’dan döndükten sonra bir müddet Kur’an kursu hocalığı yaptım. Hep öğreten olmayı hayal ediyordum. İmamlık sınavını kazanıp, atamam yapılınca, 24 Kasım gününü bekleyip öyle göreve başladım.
İlk görev yaptığım yer memleketime uzak olduğu için pek sıkıntı yaşamadım. Cami cemaati ve köy halkı ile birlikte oturup muhabbet ettiğimiz bazı zamanlar, Aleviler hakkında ipe sapa gelmez şeyler söylenirdi. Sinirlensem de bir şey söylemezdim. ‘Sizin oralarda çok Alevi varmış Hocam. Siz bilirsiniz’ diye bana soru sorduklarında, konuyu kapatmak için ‘Bizim oralarda Alevi yok!’ deyip geçiştirdim.
Alevi İmam
Kendi memleketime yakın bir yere tayinimi aldırdım. Daha ben göreve başlamadan, benim Alevi kökenli olduğumu öğrenen personel dedikodumu yapmaya başlamış. ‘Bu adam Alevi, dikkatli olun!’ dediklerini duydum. Beni Alevi bir köye atadılar. Aslında alevi köyünü kendim tercih ettim. Diğer yerlerde görev alsam her zaman nesebim sorgulanacak, araştırılıp fitne-dedikodu malzemesi olacaktı. Eşim ve çocuklar hep ezilecek hep hor görülecekti, ikilik doğacaktı görev yerimde belki, isteyenlerim ve istemeyip cemaati kışkırtanlar olacak. Köyümde camiye gelen pek yok. Cuma namazını birkaç kişi bulursam köyde kıldırıyorum.
Görev yaptığım Alevi köyünde, 1970’li yıllara kadar namaz kılanlar çokmuş. Vakit namazına gelenler, Cuma namazı kılanlar hatta teravih namazı bile kılınıyormuş köyümüzde. Birileri bu bölge üzerinde nasıl bir zihinsel dönüm çalışması yapmışsa, köy halkı camiden tamamen kopmuş.
1970 – 1980 yılları arasında yaşanan sağ – sol kavgasının, bizim bölgemize yansıyan Alevi – Sünni tartışmaları, Alevileri camiden iyice uzaklaştırmış.
Diyanet Alevi İmam İstihdam Etmeli
Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilerin çok olduğu yerlerde Alevi kökenli memur ve imamlar istihdam etmeli. Çünkü bir Alevi İslam hakkında bir şey öğrenmek istediği zaman, soru sormakta çekiniyor. Benim Alevi kökenli olduğum bilen birkaç kişi bana gelip sorular sordular.
Size Sizden Bir İmam!
Köyümüzde yağmur duası geleneği var. Eski müftülerimizden birisi, yağmur duası için köyümüze gelmişti. Köy halkıyla beraber yağmur duası yaptık. Duadan sonra sohbet ederken, Müftü köy halkına ‘Bakın! Size sizden birini imam olarak gönderdim!’ dedi. Köy halkı bunu kabul etmedi. Müftü’ye ‘Yok hocam o bizden değil! O kırma!’ dediler. Müftü lafını toparlamaya çalışsa bile artık çam devrilmişti. Benim için ‘kırma’ dedikleri halde müftü bey kendi personelini savunmamıştı. Bu benim çok zoruma gitti.
Müftü gittikten sonra köy halkı bana ‘Bak senin müftün bile sana sahip çıkmıyor. Senin için ‘sizden’ dedi. ‘Onlar sana sahip çıkmazlar. Gel sen imamlığı bırak ve Aleviliğe dön’ dediler.
Sinirimden ağladım. Diyanet İşleri Başkanlığına şikayet dilekçesi verdim. Başkanlıktan tanıdığım birini aradım. ‘Bu ana kadar benden çıkan her hangi bir söz, bir fiil o toplumu rahatsız etmedi, galeyana getirmedi. Fitne unsuru olmadım’ dedim. Şikayet ettiğimi duyan müftü, beni başka yerlere sürmek istedi ama başarılı olamadı.
Aleviler ‘İmam’, Sünniler ‘Alevi’ Diye Kız Vermedi
Semih Hoca’nın yaşadıkları içerisinde belki de en sıkıntılı süreç, evlilik sürecidir. Ben dinlerken içim burkuldu.
Babam bana ‘Oğlum Sünniler bize kız vermez. Seni Alevi bir kız ile evlendirelim’ dedi. Alevi köyünden bir kıza talip olduk. Ailemi de beni de tanıdıkları halde ‘İmam olana kız vermeyiz’ dediler. Suni bir kıza talip oldum. İmam olduğumu bildikleri halde ‘Alevi birine kız vermem’ dedi babası.
Hangi kapıyı çaldıysak aynı şeyleri yaşıyorduk. Aleviler ‘imam’ Sünniler ‘Alevi’ diyerek kız vermekten vazgeçiyordular.
İlkokulu birlikte okuduğumuz ‘çarşaflı’ bir bayan aracı oldu bana. Kızı istemeye gittik. İmam olduğumu bilen aile kızlarını vermeye niyetliydiler. Birkaç kez görüştük. Tam söz kesilecekken, kızın babası benim Alevi kökenli olduğumu duymuş. Araştırıp öğrenmiş, kendi büyüdüğüm mahalleye giderek soruşturmuş. ‘Alevi olduğunuzu bilmiyordum. Ben Alevi’ye kız vermem!’ deyince, aracı olan ‘çarşaflı’ ilkokul arkadaşım ‘Bende Alevi’yim amca’ dedi. Bütün ev halkı şaşırdı. O kapıdan da eli boş döndük.
36 yaşına kadar aynı gerekçeler yüzünden evlenemedim. Şimdi şükürler olsun, huzurlu bir yuvam var. Ancak ‘Alevi İmam’ ikilemesinin sıkıntılarını halen yaşıyoruz.
Eşime ‘Kocan Aleviymiş doğru mu?’ diye soruyorlar. Eşim ‘Alevi değil imam’ demek zorunda kalıyor.
Pazar alışverişi yaparken, imam olduğumu bilen bir esnaf ‘Şu adam alevi. Ondan alma!’ deyince, ‘Bende Aleviyim’ dedim. Şaşkın şaşkın baktı yüzüme. Belli ki ‘Alevi İmam’ hiç duymamış, görmemişti.
Cahilin Ne Alevisi Ne Sünnisi
Semih Hoca ile 3 saate yakın sohbet ettik. Anlattıklarının tamamını olmasa bile, önemli bir kısmını yazmaya çalıştım.
Aynı Allah’a, ayı Peygambere, aynı kitaba inanmış insanlar, nasıl oluyor da birbirleri hakkında bu kadar bilgisiz kalabiliyorlar? Bu sorunun, benim gözümde ki en geçerli cevabı, cehalettir.
Sünniler kendi mezhep imamlarının kitaplarını ve fikirlerini okumaktan, Kur’an okumaya zaman ayırmıyorlar. Kur’an meali / tefsiri okuyarak ‘Allah ne istiyor?’ sorusunun cevabını, en sağlam kaynaktan öğrenmeleri gerekirken, ölülere okunacak kitaba çevirdiler Kur’an’ı.
Aleviler, Alevi ve Bektaşi kitaplarını okudukları kadar Allahın kelamı Kur’an’ı okumuyorlar.
Sünniler, hoca ve şeyhlerini, Aleviler dedelerini dinledikleri kadar, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’yı dinleyip anlamaya çalışsalar, kavgalar bitecek.
Ne Hz. Ali Aleviydi, ne Hz. Ebubekir Sünni. Bu gerçeği bile görmeyecek kadar kör olanlara laf anlatmak, deveye hendek atlatmakta çok daha zordur.
Türkiye’de Alevi – Sünni problemi yok aslında. Asıl problem, Kur’an’sız ve Peygambersiz ‘atalar dini’ yaşama cehaletimizdir.
Sait ÇAMLICA
Mahallenin Kaderini Değiştiren İmamlar kitabından alıntı…