“1990 doğumlular bir tuhaf hocam!” dedi bir öğrencim. Pek anlaşamadıklarını dile getirip birçok örnek verdi. Kendisi 1985 doğumlu olan öğrencim, özel bir üniversitede okuyor. O gün yaptığımız yolculukta, “yetişme dönemi özelliklerinin” öğrenci üzerindeki, gözle görülen farklılarını konuştuk. Eskiden bu farklılıklar 20-30 yılda bir görülürdü belki. Ancak bugün, 5-10 yıl arayla dünyaya gelen nesiller arasında bile, bazı farklar hemen göze çarpıyor.
Zamanın Dili!
Eğitime, hayata ve olaylara bakış adına, en önemli tespitlerimden birisi “zamanın dili” kavramıdır. Her neslin yetiştiği dönemin, kendine ait bir dili vardır. Bu dili yakalayamazsanız, o nesille iletişim kuramaz, o nesli eğitemezsiniz.
Benim babam 1947 doğumlu. Köyde tarlada çalışıp çobanlık yaparken, okumak için İstanbul’a geldiğinde, çok zor şartlarda okuyabilmişler. Beyazıt’ta, Kâtip Sinan Camisi’nin halıları üzerinde bir yıl boyunca yatmak zorunda kaldıklarını anlatmıştı.
Zor şartlarda okumanın anlamını bilen babam, beni hep yurtlara bırakıp rahat ortamda okumamı istedi. Ama ben hep yurtlardan kaçtım. Çünkü ben yurtlara, tarlada çalışmayı bırakıp gelmemiştim. Sokakta oynamayı bırakıp yurda gelmek zorunda kalmıştım.
Tarlada çalışırken okumak için sınıfa gelen öğrenci öğrenmeye talip bir talebedir. Çünkü zor olan bir ortamdan daha kolay olana giriyor. Ancak sokakta oynamak dışında bir işi olmayan birisi için, sokağı bırakıp okula gitmek o kadar keyifli gelmiyor.
Özellikle de bugünün gençleri, tarladan çıkıp sınıfa girmiyorlar, internetin başından kalkıp sınıfa geliyorlar. İnternet gibi cafcaflı bir ortamdan kalkıp, sınıfın durağan ve sadece kara tahtanın olduğu ortama gelen çocuk huysuzlanıyor.
Anlayacağınız her çocuk, her genç kendi zamanının meyvesidir. Bu çocukları eğitmek isteyen kişi, önce zamanın dilini doğru okuyacak, sonra da zamane gençlerinin dilini konuşacak.
Zamane Genci!
İnsan, alışkanlıklarını yaşam tarzı haline getirme özelliğine sahiptir. Zihnimiz, metabolizmamız böyle şekillenir. İnsanlık tarihi boyunca böylesi bir teknolojinin içinde büyümüş bir nesil hiç olmadı. İnsanlık tarihinde ilk defa beş yaşındaki çocuklar zamane teknolojisine alışıyorlar.
Evde, televizyon, bilgisayar, internet, cep telefonu gibi sürekli hareketin, değişimin ve renkliliğin olduğu bir ortamda yaşayan bir genç, sınıfa girdiğinde, sadece kara tahta, tebeşir ve öğretmenin ses tonuna odaklı bir dersi dinlerse çok çabuk sıkılır.
Derste sıkılan öğrenciyi derse motive etmek, öğretmenin beceri, yetenek ve gayretiyle olabiliyor sadece. Yani tüm yük öğretmenin sırtına biniyor.
Akıllı Tahta ve Öğretmen
Akıllı tahta ve tabletlerin faydalı olabilmesi için, öğretmenlerin buna çok ciddi hazırlık yapması lazım. Mesleğe ilk başladığı yıllarda aldığı notlar dışında, derse hazırlık yapmayan bir öğretmen, akıllı tahta ve tablet eleştirisi yaparsa, komik duruma düşer.
Maalesef üniversite hocalarımızda bile bu hastalık var. Mesleğin ilk yıllarında aldıkları notlarla emekli oluyorlar. Bir hocamızın defterinin sağ köşesi tükürük ve parmak izinden sapsarı olmuştu. Aklıma geldikçe sinirlendiğim bir öğretim görevlisi modelidir. Otuz sene önce aldığı notları, sınıfta öğrencilere yazdırarak hocalık yapıyordu.
Öğretmenin Önemi
“Öğretmenin yerini hiçbir şey dolduramaz!” cümlesinin altına ben de imza atarım. Elbette her şeyin merkezinde, öğretmenin öğrencisiyle kurduğu göz teması, iletişim becerisi ve beden dili var. Buna inandığım için “akıllı tahta akıllı öğretmenin elinde faydalı olur” diyorum. Akıllı tahta ve tablet, derse iyi hazırlık yapan bir öğretmenin elinde çok güzel bir eğitim aracına dönüşür.
Ya Yol Verin veya Yoldan Çekilin!
Teknolojiye ayak uyduramadığı için bu çalışmaları eleştiren öğretmenler de olacak, siyasî bakış açısından dolayı eleştirenler de. Ben olayı, öğrenciye fayda açısından değerlendirmeye çalıştım. Bugünün gençleriyle iyi iletişim kurabilmek için, yaşadığımız zamanın şartlarını ve öğrencinin alıştığı algı dünyasını doğru okumak zorundayız.
İlk başlarda birçok sıkıntısı olacak elbette. Ancak zaman içerisinde, sistem doğru oturtulabilirse, çok faydalı bir proje olacağını düşünüyorum.
“Gençliği anlamadığınızda bu dünyadaki işiniz bitti demektir!” sözü hepimizin kulağına küpe olmalı. Bu sözden ilham alarak, “Teknolojinin eğitimdeki yerini, gençlerin eğitimindeki önemini anlamamışsanız, sizin okulda işiniz bitti demektir. İstifa edin!” diyorum.
Bizim dönemimizin gençleri, sadece ilgi ve bilgi istiyordu öğretmenlerinden. Ancak bugünün çocukları sadece ilgi istemiyor. Zamanın diliyle ilgi ve bilgi istiyor.
Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar