Hz. Ali’nin Kılıcı mı? İlmi mi?

 

Alevî hakları meselesi sürekli Türkiye’nin gün- demine geliyor. Alevî vatandaşlarımızın yoğun olduğu illerden birisi olan Tokat’ta gençlik yıllarımı yaşadığım için, bu tartışmaları dinlerken bazen hayretler içerisinde kalıyorum. Alevî vatandaşlarımızın haklarını savunmak için medyaya çıkan temsilciler, gerçekten Alevîlerin haklarını savunmak için mi konuşuyorlar? Bazen, Alevî haklarını korumak için değil, Alevîlik üzerinden geçindiklerini düşünüyorum. Kurulan dernek veya federasyonların başında, genel başkan olarak daha uzun süre kalmak için agresif veya abartılı konuştuklarını düşünmeye başladım. Hz. Ali’den hiç bahsetmeden Alevîliği savunuyor olmaları beni maalesef böyle düşündürüyor.

Lise yıllarım, Alevîlerin çok yaşadığı bir ilçe’de geçti. Lise çağlarında olmanın verdiği enerji veya deliliklerimiz gereği, birçok kavgaya da karıştık. O kadar kavganın içinde veya yanında olmamıza rağmen, Alevî-Sünnî kavgasına hiç girmediğimiz gibi, böyle bir kavgaya şahit de olmadık. Tabiî ki 1993 yılına kadar…

Ah Sivas!

Sivas olayları yaşandığında lise son sınıf öğrencisiydim. Ne olduğunu anlayamamıştık. İlçemizde, ilk defa gerginlikler yaşanmaya başladı. O güne kadar, biz birbirimize “Sen Alevî misin? Sünnî misin?” diye sormamışken, birden gerginlikler artmaya başladı.  1970’li yıllarda gençliğini yaşamış olan bazı büyüklerimiz, o dönemlerde sağ sol çatışmalarının bazen, Alevî-Sünnî çatışmasına dönüştüğünü anlatmışlardı. Bizim nesil, 1993 yılında yaşanan büyük trajediye kadar böyle bir gerginlik hiç yaşamadı.

Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durup, büyümesini, gelişmesini istemeyen bazı derin güçlerin, Sivas olaylarını plânlayıp, bizi birbirimize düşürmek için çaba sarf ettiklerini anlattılar bize. Büyüklerimiz. “Sakın bu oyuna gelmeyin! Kardeş kavgası isteyenlerin ekmeğine yağ sürmeyin. Hz. Ali’yi sevmek Alevîlik ise, biz de Alevîyiz!” gibi nasihatlerle kavgaların büyümesini engellediler.

Ben ilk defa Alevîliğin nasıl bir şey olduğunu 1993 Sivas olaylarından sonra merak etmiştim. Birlikte çay içip muhabbet ettiğimiz bazı Alevî arkadaşlara, Alevîlik hakkında sorular sormaya başladım. Birçoğundan tatmin edici cevap alamıyordum. Alevî arkadaşlara “Niçin camiye gelmiyorsunuz?” sorusunu sorunca, aldığım cevap beni hiç tatmin etmemişti. “Hz. Ali’yi camide öldürdükleri için biz camiye girmiyoruz!” demişti Alevî bir arkadaş. Yanımda oturan diğer arkadaşım da benim gibi tatmin olmamış olacaktı ki, “Tuvalette öldürülseydi, hiç tuvalete gitmeyecek miydiniz?” diye sorgulamıştı.

Benim için Sivas olayları çirkin bir oyundan ibaretti. Bu ateşe odun taşıyanlardan asla olmadım. Yakın arkadaş çevrem de bu oyuna gelmediler. Üniversite bitmiş, iş hayatına başlamıştım. Sivas olayları üzerinden on yıldan fazla bir zaman geçmişti. Aynı işyerinde çalıştığımız Alevî bir arkadaşla otururken, konu Sivas olaylarına geldi. Sünnîlerin Alevî düşmanı olduğunu söyleyen arkadaş, “Sizinkiler niçin tekbir getirerek Alevîleri yaktı?” diye sorunca, ben şok olmuştum. “Tekbir getirerek insan yakıyor Sünnîler” düşüncesiyle yetişmişti. Bir karıncaya bile eziyet etmeyi yasaklayan dinin mensupları, tekbirle insan yakan varlıklar gibi anlatılmış o arkadaşlara yıllarca.   

Tekrarlanan Çirkin Tezgâh!

Alevî arkadaşlardan aldığım cevaplar beni tatmin etmeyince, İslam tarihinin en acı yıllarına dair kitaplar okumaya başladım. Alevî – Sünnî kavgasının nerde, ne zaman, niçin başladığını merak ediyordum. Birkaç kitap okuyunca, Sivas’ta yaşanan oyunlarla, Hz. Osman döneminde başlayıp Hz. Ali döneminde zirve yapan oyunların, birbirinden pek farklı olmadığını gördüm. Müslümanları birbirine düşürmek için, yüzlerce entrika çeviren Abdullah bin Sebe’nin torunları, 1993 yılında, aynı oyunu tekrar oynamış. Dedesinin açtığı yaraları kaşıyarak kendini gündeme getirenler, bu millete çok büyük acılar çektirdiler.

Eğitim Camiası için Hz. Ali

Meslek hayatına başlayıp eğitim kitapları okurken, karşıma en çok Hz. Ali çıktı.  Hz. Ali’nin sözleri, Hz. Ali’nin yönetim becerisi, Hz. Ali’nin hutbeleri gibi, birçok kitabı alıp okumak zorunda hissetim kendimi. Okudukça Hz. Ali’yi daha çok sevmeye başladım.

Çocuk ve yetişkin eğitimi merkezli çalışmalarımı yaparken, yerli ve yabancı birçok kaynaktan istifade ettim. Çeviri kitaplar okuduğum gibi, yerli kaynaklarımızı da okudum. Eğitim çalışmaları için en çok kimden istifade ettiğimi, en çok kimden etkilendiğimi, en çok kime hayran kaldığımı bana sorsalar, hiç tereddüt etmeden, “En çok Hz. Ali’den etkilendim, istifade ettim!” derim.

 Birçok konferansımda Hz. Ali’den aldığım notları paylaşırım hâlen. Bir konferansımdan sonra, benim yaşlarımda bir bayan bana yaklaştı ve kulağıma, “Hocam ben de Alevîyim!” dedi. Hem Tokatlı olduğum için, hem de Hz. Ali’den bu kadar bahsedince, beni de Alevî zannetmiş. “Ben Alevî değilim!” gibi bir cümle kurma ihtiyacı bile hissetmeden, “Memnun oldum!” dedim sadece.  

Din, siyaset, hayat, eğitim ve insana dair o kadar güzel tespitleri var ki Hz. Ali’nin, bu söz ve tespitleri çok daha erken öğrenmiş olmayı isterdim. Kütüphanemde Hz. Ali’den ilhamla yazılmış birçok kitap var.

Hz. Ali ve İlim

Hz. Ali merkezli bir yazı yazmaya niyetlenince, Hz. Ali’nin muhteşem sözlerini tekrar gözden geçirmek için internette araştırma yaptım. Hangi sözünü buraya alacağımı seçmek o kadar zor ki. Her bir tespiti ayrı bir güzelliğe ve öneme sahip. Hz. Ali’nin birkaç sözünü burada paylaşacağım. Alevî veya Sünnî olsun, Müslüman olduğunu iddia eden herkese tavsiyem, Hz. Ali’nin hayatını ve sözlerini kendilerini rehber edinmeleridir.  

Her biri levha yapılıp evimizi, işyerimizi, kalbimizi süslemesi için, gözümüzün önünde durması gerekecek kadar değerli sözlerden bir demet sunacağım sizlere.

Hz. Ali konuşuyor:

  • İlim bayrağımdır, nereye gitsem benimledir; kalbim ilim ile doludur, sanma ki boş bir sandıktır.
  • İlim bütün iyiliklerin anahtarıdır.
  • İlim hiçbir servet ile satın alınmaz. Onun içindir ki, bir câhil ne derecede zengin olursa olsun, en fakîr bir âlim ile mukayese edilemez.
  • İlim maldan hayırlıdır: İlim seni korur, malı sen korursun. Mal vermekle azalır, ilim öğrenmekle artar.
  • İlim hâkimdir, mal ise mahkûm.
  • İlim ruhun hâkimidir, ilim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur.
  • İlim ruhun gıdasıdır, mal ise cesedin gıdasıdır.
  • İlim kalbi aydınlatır, mal ise kalbi katılaştırır.
  • İlim peygamberlerin, mal ise eşkiyaların mirasıdır.
  • İlim meclisi cennet bahçesidir.
  • İlim tükenmez bir hazine, akıl eskimek bilmez bir elbisedir.
  • İlimden başka her şey azaldıkça değeri yükselir, ilim ise çoğaldıkça değeri yükselir.
  • İlmin bereketi güzel ameldir.
  • İlmini saklayan câhil gibidir.

İki şey vardır ki sonu bulunmaz: ilim, akıl.

Kılıcını da ilmini de ömrünü de Allah ve Resûlü’ne hizmet etmek için adayan Hz. Ali’ye düşman olanlar da Hz. Ali’nin sırtından geçinmek isteyenler de, âhirette en büyük tokadı Hz. Ali’den yiyeceklerdir.

Ben hükümet yetkilisi veya YÖK Başkanı olsam, üniversitelerde Hz. Ali kürsüsü kurup Hz. Ali’yi bu milletin daha fazla tanımasını sağlamaya çalışırdım.

Hz. Ali’nin kılıcını evine veya boynuna asıp Hz. Ali’nin ilmiyle ilgilenmeyenler, Alevî olduklarını nasıl iddia ediyorlar?

Bir de Alisiz Alevîlikten bahseden câhiller sürüsü var. Onlar ciddiye alınmaya bile değmez.

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Okun Düşün Uyan

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.