Cemaat Sigortası

 

Bir insan bir cemaate neden girer? Dinini daha iyi öğrenmek için mi? Dinini daha iyi yaşamak için mi? Allah rızası için mi? Daha çok çevre edinmek için mi? Ticaretini geliştirmek için mi?

Bu soruların cevaplarını yeniden düşünmek zorundayız. 

15 Temmuz darbe girişiminden sonra, tanıdıklarım içerisinde, FETÖ mensubu olmadığı halde, evlatlarını bu ekibe teslim etmiş olmanın bedelini ödeyenler var. Hayatının hiçbir dönemine FETÖ’cü olmadığı halde, evlatlarını neden teslim etti bu insanlar? Dinini daha iyi öğrensin diye değil sadece.

O cemaate girerse dinini daha iyi öğrenir diye mi gönderiyorlar, yoksa daha rahat üniversite kazanır diye mi? O cemaate girerse kul hakkını daha iyi öğrenir diye mi, cemaatin gücü ile daha kolay devlet memuru olur diye mi gönderdiler çocuklarını?

Bir esnaf neden girer bir cemaate? Daha dürüst bir esnaf olmayı, helal para kazanmak konusunda daha hassas olmayı öğrenmek için mi? Yoksa cemaatin çevresi sayesinde daha çok para kazanmak için mi? Anadolu’nun birçok yerinde, hangi esnafın hangi cemaatten olduğu bilinir. Şu kuyumcu şu cemaatten, bu mobilyacı öteki cemaatten diye bilir herkes. Cemaate “kaşık” ile yardım edince, cemaatten “kepçe” ile alacağından emindir bu esnaflar.

Cemaat Bir Sosyal Güvenlik Kurumuydu

Bu yazıyı yazmama vesile olan şey, bir dostumun gönderdiği yazıdır. Medipol Üniversitesi öğretim üyesi, Prof. Dr. Mustafa Öztürk, özelde FETÖ cemaatinin, genelde birçok cemaatin taban bulmasına sebep olan toplum psikolojisini çok güzel analiz etmiş.

“FETÖ,” eski adıyla “The Cemaat” aslında Türkiye’nin ve muhtemelen dünyanın en büyük sosyal güvenlik kurumuydu. Cemaate katılırken beynini ve iradesini girişte teslim eden şakirt, bir nevi güçlü bir sigorta kapsamına alınmış oluyordu.

Kendine verilen işleri sorgulamadan yaptığı takdirde önce eğitim hayatı garanti altına alınıyor, sonra iş bulunuyor ve evlendiriliyordu. İyi bir şakirt olursa tüm dünyaya açılmak mümkündü. Ne kadar sadık olursa o kadar yükselmesi mümkündü ve bunun için çok da zeki olmak gerekmiyordu. Her yerde bir “abi” vardı nasıl olsa, askerde de işi kolaydı, polise işi düşse de ayrıcalıklıydı, mahkemede de bir zorluk yoktu, kurumun bolca hastanesi ve doktor abisi de yardıma hazır bekliyordu.

The Cemaati dünyanın en büyük sosyal güvenlik kurumu yapan asıl özelliği ise, sadece bu dünyayı değil ahreti de kapsayan bir güvence sağlamasıydı. Kendisine verilen görevler, günah-ı kebair de olsa, nasıl olsa ona şefaat edecek muhterem hoca efendisi vardı. Bu dünyada arkası sağlam olduğu gibi, seçilmiş bir insan olarak ahirette de torpilliydi.

Şimdi hep konuştuğumuz “saf ve masum cemaat tabanı” sadece Allah rızasını gözeten samimi müminler değil, the cemaatin sosyal güvenlik primini ödeyip hem dünya hem ahiretini güvence altına alacağını düşünen, menfaati nedeniyle çok fahiş yanlışlıklara gözlerini sıkıca kapatıp sistem dışına çıkmaktan korkan “sigorta mudileri” idi.

Şeytanın arka bacağı deccal FETÖ, mudilerine hep bu güveni vaat etti ve hâlâ da ediyor. Ancak her mütekebbir şeytan gibi aslında tuzakları zayıf ve Allah tüm yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

Şimdi cemaatin korumasından uzak kalan ve sudan çıkmış balığa dönen “saf ve masum (!) cemaat tabanı” gerçek hayata merhaba diyecekler. Gerçek hayatın gerçek zorluklarını, hem de veballeri nedeniyle katlanmış olarak çekecekler. Abisiz bir hayata merhaba!

Kul Hakkı!

“Tarih tekerrür eder mi?” diye sorduklarında, “Tekerrür eden şey tarih değil hatalardır” demiş Sultan II. Abdülhamid. 15 Temmuz darbe girişimine giden süreci doğru okumak, o süreçten ders almak zorundayız. Aynı hataları tekrar tekrar işlemeye devam edersek, aynı acıları yeniden yaşarız.

Allah, emaneti ehline vermeyi emrederken, emanetleri cemaatine teslim edenler var oldukça, hizmet adına darbe girişimi yapmak isteyenler bitmeyecek. “Cemaatinin menfaatini ülkesinin menfaatinden daha çok önemseyenler, cemaati için ülkesine ihanet eder mi? Cemaati için insan öldürür mü?” sorusuna, 15 Temmuz’dan önce herkes olumsuz cevap verirdi. Ancak yaşayarak ve çok acı bir şekilde gördük ve öğrendik ki, hocasının emrini Allah’ın emrinden daha fazla önemseyenler, ülkelerini cemaatleri menfaatine satmayı, din kardeşini hocası için öldürmeyi göze alabiliyorlar.

Devlet içinde cemaat / tarikat yapılanmasına izin verenler, ülkeyi başka bir tehlikenin kucağına atarlar. “Cemaat veya tarikat mensuplarına devlet içinde hiç kadro verilmesin” anlamında söylemiyorum bu sözleri. Ancak devlet, hiçbir cemaatin devlete meydan okuyacak veya devleti teslim almaya cüret edecek kadar kadrolaşmasına ve güçlenmesine izin vermemeli. 

Ders Olsun!

Ders olsun, hak etmediği bir makama, kutsadığı cemaati aracılığıyla yükselmek için omurgasızlaşanlara.

Ders olsun, evladım torpille bir yerlere geldi diye sevinip, ilahi ölçülere dikkat etmeyenlere. 

Ders olsun, başkasının hakkını çiğneyerek yükselmenin günah oluğunu düşünmeden ömür boyu haram maaş alanlara.

Ders olsun, “emaneti ehline verin” ilahi emrini unutup, nefsini ve cemaatini kutsayanlara.

 

Sait Çamlıca
Eğitimci-Yazar

Kaynak Kitap

Teknoloji Çağında Cemaatlerin Bağlama Problemi

Online Sipariş:
Bu yazının alıntılandığı kitabı aşağıdaki sitelerden satın alabilirsiniz.